14 Ocak 2014 Salı

ŞEYH BAHAÜDDİN NAKŞİBEND(KS)

Bahaüddin Nakşibend Hazretleri'nin teslimiyetinden bir örnek; Bir gün Bahaüddin Nakşibend Hazretleri hocasını görme arzusuyla yollara düşer. Mevsim kış, omuzunda kürk ve ayağında çarıkla binbir çile ve zorlukla hocasının bulunduğu mescide ulaşır.

Bundan sonrasını Hazret'ten dinleyelim; Oraya vardığım zaman Seyid Hazretleri'ni ve dervişleri toplu olarak oturmuşlar buldum. Şeyhim Emir Külal Hazretleri'nin mübarek nazarları bana ilişince; ''Bu kimdir?'' diye sordu. Beni tanıyınca da; ''Onu buradan derhal dışarı atın!'' diye işaret etti.

Oradaki dervişler tuttukları gibi beni dışarı attılar. Oradan çıktıktan sonra nefsim baş kaldırır gibi oldu, asi olmaya yüz tuttu. Neredeyse teslim ve irade dizginini elimden almaya yeltendi.

İşte o zaman Allah-ü Tealâ'nın iradesi ve yardımı bana yetişti. Bunun üzerine kendi kendime şöyle dedim; ''Bu zillete Hak Tealâ'nın rızası için katlanacağım, asıl kapı burasıdır, bu kapıdan ayrılmak olmaz.''

Başımı kapı eşiğine koydum. Tevazu ile orada kaldım. Bahaüddin Hazretleri şöyle diyor; ''Kar da yavaş yavaş yağıyordu. Başımı eşikten kaldıramıyordum. Sabah üzere Seyyid Külal Hazretleri evden çıktı, ayağını başımın üzerine koydu, sonra başımı eşikten tutup kaldırdı. Eve girdi, beni de beraberinde içeri aldı.

Bana müjde verip şöyle dedi; ''Oğlum bu saadet libası senin boyuna uygundur.'' Sonra ayağıma batan dikenleri elleriyle çıkardı, yaraları temizledi ve bana çokça lütufta bulunup, iltifat etti.

Ey talip! Bu zatın kovulma zorluğuna karşı tahammülüne bir bak! Başını eşiklere nasıl koyuyor. İşte teslimiyet, işte muhabbet, işte hakiki rabıta. Mevlâ kıssadan hisse almayı nasip eylesin inşallah. 

Aslında Emir Külal Hazretleri onun kıymetini çok iyi biliyordu. Fakat böylesi bir imtihanla değerinin artmasını, halis altın hükmünde olan Bahaüddin'in üzerinden zaman geçtikçe değerini sürdürmesini murad etmiştir.

İşte sülûk erbabının böyle olması gerekir. Benliğinden geç, tam teslim ol, bırak onların emirlerinin ve yasaklarının ateşi nefsinde parlasın. O nur hüzmeleri zulmetleri yakıp yok etsin. Bu da ancak teslimiyetle, muhabbetle gerçekleşir.

Nakşibent Hazretleri şöyle der; ''Ne yazık ki bütün âlem şeyh olmuş içlerinde mürid yok.'' Hakiki müridin şartı ve edebi odur ki; şeyhinin elinde, yıkayıcı önündeki meyyit gibi ola. Böylesi teslim olursa şeyhi onu zahir ve batın kirlerinden temizler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder