25 Ocak 2014 Cumartesi

HACE ALÂADDÎN-İ ATTÂR(KS)

Buhara'lı zengin bir ailenin oğludur. Zahir ilme meraklı olup; devam ettiği Buhara Medresesi'nde altında eski bir hasır, başı için tuğladan bir yastık ve kitabını koymak için tahtadan bir rahlesi mevcuttu. 

Genç yaşında derviş olmuş, aileden gelen zenginlik gururunu kırmak için Hazret ona elma satmasını emretmişti. Alâaddîn söyleneni yaptı. Fakat kardeşleri gururlarına ve zenginliklerine yediremeyip Alâaddîn'e hitapta bulundular, dayak attılar. 

Bunun üzerine Alâaddîn ağlayarak; ''Benim efendim elma sat dedi. Satacağım, hem nerede derse orada. Dükkânınız önünde bağıra bağıra satacağım. Ne yaparsanız yapın, ben efendimin emrini yerine getireceğim,'' dedi. 

Sonra dergâha geldi. Onun nefsini kırdığını gören Hace Hazretleri ''Oğlum Alâaddîn! Elma satma işi tamam. Kardeşlerinin nefsinin kabardığını, senin nefsinin geberdiğini gördüm. Bundan böyle sohbetlere devam et, ilmini irfanını tamam et. Cenâb-ı Hak muinimizdir,'' buyurmuş. 

Böylesi teslimiyeti, sadakât ve azmi sebebiyle Hak dostları kervânına dahil olmuş ve pek çok kimsenin hidayetine vesile olmuştur 

Sözleri;
Bu yola giremeyenlerin yolunu kesen, kendi benlikleridir. İnsanların külli ilme ulaşamayışları kendi cüz'i ilimlerinden  geçemeyişlerindendir. İradesini Hakkın iradesinde, kudretini Hakkın kudretinde yok etmeyen Hakka varamaz. 

14 Ocak 2014 Salı

ŞEYH BAHAÜDDİN NAKŞİBEND(KS)

Bahaüddin Nakşibend Hazretleri'nin teslimiyetinden bir örnek; Bir gün Bahaüddin Nakşibend Hazretleri hocasını görme arzusuyla yollara düşer. Mevsim kış, omuzunda kürk ve ayağında çarıkla binbir çile ve zorlukla hocasının bulunduğu mescide ulaşır.

Bundan sonrasını Hazret'ten dinleyelim; Oraya vardığım zaman Seyid Hazretleri'ni ve dervişleri toplu olarak oturmuşlar buldum. Şeyhim Emir Külal Hazretleri'nin mübarek nazarları bana ilişince; ''Bu kimdir?'' diye sordu. Beni tanıyınca da; ''Onu buradan derhal dışarı atın!'' diye işaret etti.

1 Ocak 2014 Çarşamba

HİZMET

Kur'an-ı Kerim'de Mevlâ buyurur; ''Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.'' Â-li İmran Sûresi(104)

Müfessirler genelde bu ayetin farz-ı kifaye olduğuna hükmetmişlerdir.

Tebliğde dikkat edilecek en mühim husus ise yine Kur'an'daki şu ayet-i kerime ile belirlenmiştir; ''Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Allah katında en büyük günah, yapmayacağınız şeyleri söylemenizdir.'' Saff Sûresi(2-3)

Bu ayetten yola çıkan Hak dostu müfessirin beyânı ise şöyledir; yapmadığını ve yapma cehdi, gayreti, azmi içinde olmadığı halde emr-i ilâhiyi başkalarına tebliğ etmenin vahyin bereketinin, feyzinin kesilmesine sebep olacağıdır. Tutarsız sözler, kuru ve yavan hale gelir ki böylesi bir tebliğ de Allah'ın(cc) kanunlarına terstir. Yapılan işin tesir ve devamlılığı da ihlaslı olmaya bağlıdır. İhlas ve samimiyet olmadan yapılacak böyle kudsi bir vazife asla istenen neticeyi vermeyecektir. Netice vermesi bir yana ahirette sahibine vebal olacaktır.